YAŞASIN! ANNE OLUYORUM EYVAH! DOĞURUYORUM

Sezaryen ameliyatı, yıllar içerisinde giderek yaygınlaştı. Normal doğumun bir alternatifi olarak görülmeye başlandı. Ancak, normal doğumun bebeğin ve annenin sağlığı üzerinde birçok olumlu etkisi bulunmaktadır. Bu konuda bilinçlenen birçok anne adayı da normal doğumu tercih etmekte. İşte bu noktada anne adaylarının doğum korkusu devreye giriyor. “Normal doğum istiyorum ama çok korkuyorum. Başarabilir miyim?” kaygısı oluşuyor. 



Kadınlar, dizi ve filmlerde yıllarca abartılı doğum sahneleri izlediler. Oysa o sahneler adı üstünde dizi ve filmden ibaretti. Bu abartılı sahneler yetmezmiş gibi bir de acıklı doğum hikayeleri dinlediler. Ve sonuçta birçok kadın normal doğumdan korkar oldu. Hatta bu korku bazı kadınlarda fobi boyutuna ulaştı.


İnsan bir şeyden aşırı derecede korktuğunda, kendi zihninde korkunç bir tablo oluşturur. Ve aslında bu korkunç tablodan korkar. Örneğin; uçak fobisi olan bir insanın zihninde oluşturduğu uçak, karanlık, dar ve sislidir. O insanın zihnindeki uçağa kim binse zaten korkar. Oysa kişinin zihninde oluşturduğu o korkunç tablo, gerçeği yansıtmamaktadır. Uçak gerçekte bambaşkadır. O yüzden bir başka yolcu, bir restoranda otururmuşcasına rahat seyahat edebilir. Herkes esasında kendi zihnindeki uçağa biner. Mesela, köpekten aşırı derecede korkan bir insanı düşünelim. Bu kişi, ufacık bir köpek bile görse koşarak kaçabilir. Ancak onun zihninde gördüğü köpek kocamandır ve adeta kanlı dişleri vardır. Yani kişi, aslında zihninde oluşturduğu köpekten korkar. Aynı köpeği, bir başkası kucağına alıp sevebilir. Bu tarz korkuları yenmenin çaresi, insana “uçağın asla tribülansa girmeyeceğini” ya da “bir köpeğin asla bir insana saldırmayacağını” vaad etmek değildir. Bu vaadler gerçek değidir. Bir uçak tribülansa girebilir ve hatta düşebilir. Keza bir köpek insana saldırıp onu ısırabilir. Korkunun aşırı derecede fazla olması gibi aşırı derecede az olması da sağlıklı değildir. Bir insanın korkusunu yenmesine yardım etmenin yolu; ona “uçağın tribülansa girmeyeceğini” vaad etmek değil “uçak tribülansa girse bile bununla nasıl başa çıkacağını” öğretmektir.

Doğum korkusuna gelince; normal doğum isteyen ama bundan korkan kadınlar şu soruyu sorarlar: “Doğum korkusundan nasıl kurtulabilirim? Bu fobiyi nasıl yenebilirim?” Doğumdan korkan anne adayının zihnindeki doğum sahnesi, filmlerdeki gibi abartılı olabilir. Dolayısıyıla anne adayları aslında kendi zihinlerindeki doğumdan korkuyorlar. Bu korkularını yenmek için de çeşitli kaynaklara ve yöntemlere başvuruyorlar. İşte bu noktada anne adaylarına yarardan çok zarar verebilecek bazı vaadler karşımıza çıkıyor.  Anne adaylarına cesaret verelim, fobilerini yenelim derken, onlara toz pembe gözlükler giydiriliyor. Vaadler kulağa hoş geliyor ama bu vaadler doğuma dair gerçekleri yansıtıyor mu? “Doğum doğal bir süreç ve her şey çok kolay olacak.” demekle kalmayıp, onlara hapşırır gibi kolay doğum yapan annelerin doğum videoları izletiliyor. Videoları izleyen anne adayı da “Aaaa doğum ne kadar kolaymış aslında. Bu işin normali bu herhalde.” diye düşünüyor. Evet, doğum gerçekten bazı kadınlar için hapşırmak kadar kolay bir süreç. Ama her kadın için değil! Her kadının doğumu parmak izi gibi kendisine özel. Dolayısıyla her kadının süreci birbirinden farklı.

Bu vaadler anne adaylarında çok yüksek bir beklenti oluşturuyor. Peki, insan yüksek beklenti içine girerse ne olur? İşler beklediği gibi gitmediğinde hayal kırıklığına uğrar.  Oysa ümit etmek ve beklenti içine girmek birbirinden çok farklı şeylerdir. İnsan elinden gelenin en iyisini yapıp olumlu sonuçları ümit edebilir. Tedbirler alabilir ve üzerine düşenleri layıkıyla yerine getirebilir.  Ancak, sonuçlar insanın kontrolünde değildir. O noktada ümit ve tevekkül devreye girer. İnsan elinden gelen çabayı sarfettiyse bunun iç huzurunu yaşar. O noktadan sonra olumlu bir sonuç ümit etmek ve hayatın akışına tevekkül etmek gerekir. Beklentiye girmek ise akabinde hayal kırıklıklarına sebebiyet verebilir. Beklentide ümit ve tevekkül yoktur. Beklentide, sonucun kendi elinde olduğunu zanneden insanın kibiri vardır. Oysa sonuçlar bizim ümit ettiğimiz gibi oladabilir olmayadabilir. Dahası; insan kendisi için neyin gerçekte daha iyi olduğunu öngöremeyebilir. O yüzden dua ederken “Hayırlısı...” denir. 


Dolayısıyla doğum fobisini yenelim derken yüksek beklenti içine girmemek gerekir. Zihinde çizilen karanlık tablolar gibi, yine zihinde çizilen toz pembe tablolar da gerçeği yansıtmamaktadır. Uçak fobisi olan insana uçağın asla tribülansa girmeyeceğini garanti etmek ya da örümcek fobisi olan insana hiç örümcek ile karşılaşmayacağını vaad etmek nasıl mümkün değil ise; bir anne adayına da “Doğumun çok kolay olduğunu”  vaad etmek de mümkün değildir. Her kadının öyküsü farklıdır. İnsanın payına düşen sebepler için çırpınıp; sonuçlarda hayırlısını ümit edip; hayatın akışına tevekkül etmektir.  Bir çocuk iğne olurken korktuğunda, anne babası çocuğu cesaretlendirmek için şöyle der: “Korkma ufak bir sinek ısırığı gibi olacak. Acımayacak!” Artık büyüdük. Hepimiz iğnenin sinek ısırığından daha fazla acıttığını biliyoruz. Doğuma gelince... Doğum her zaman hapşırmak kadar kolay değil. Ve çoğu zaman sinek ısırığından daha fazla can yakıyor. Ancak anne adayları şuna her zaman güvenebilirler. Hayat insana asla kaldıramayacağı kadar ağır yük yüklemez. Ve her zorlukla birlikte mutlaka bir kolaylık vardır. O yüzden biz elimizden geleni yapalım sonrası... Sonrası “Hayırlısı...”

Yorumlar