Sezaryen ameliyatı,
yıllar içerisinde giderek yaygınlaştı. Normal doğumun bir alternatifi olarak
görülmeye başlandı. Ancak, normal doğumun bebeğin ve annenin sağlığı üzerinde
birçok olumlu etkisi bulunmaktadır. Bu konuda bilinçlenen birçok anne adayı da
normal doğumu tercih etmekte. İşte bu noktada anne adaylarının doğum korkusu
devreye giriyor. “Normal doğum istiyorum ama çok korkuyorum. Başarabilir
miyim?” kaygısı oluşuyor.
Kadınlar, dizi ve filmlerde yıllarca abartılı doğum
sahneleri izlediler. Oysa o sahneler adı üstünde dizi ve filmden ibaretti. Bu abartılı
sahneler yetmezmiş gibi bir de acıklı doğum hikayeleri dinlediler. Ve sonuçta
birçok kadın normal doğumdan korkar oldu. Hatta bu korku bazı kadınlarda fobi
boyutuna ulaştı.
İnsan bir şeyden aşırı
derecede korktuğunda, kendi zihninde korkunç bir tablo oluşturur. Ve aslında bu
korkunç tablodan korkar. Örneğin; uçak fobisi olan bir insanın zihninde
oluşturduğu uçak, karanlık, dar ve sislidir. O insanın zihnindeki uçağa kim binse
zaten korkar. Oysa kişinin zihninde oluşturduğu o korkunç tablo, gerçeği
yansıtmamaktadır. Uçak gerçekte bambaşkadır. O yüzden bir başka yolcu, bir
restoranda otururmuşcasına rahat seyahat edebilir. Herkes esasında kendi
zihnindeki uçağa biner. Mesela, köpekten aşırı derecede korkan bir insanı
düşünelim. Bu kişi, ufacık bir köpek bile görse koşarak kaçabilir. Ancak onun
zihninde gördüğü köpek kocamandır ve adeta kanlı dişleri vardır. Yani kişi,
aslında zihninde oluşturduğu köpekten korkar. Aynı köpeği, bir başkası kucağına
alıp sevebilir. Bu tarz korkuları yenmenin çaresi, insana “uçağın asla
tribülansa girmeyeceğini” ya da “bir köpeğin asla bir insana saldırmayacağını”
vaad etmek değildir. Bu vaadler gerçek değidir. Bir uçak tribülansa girebilir
ve hatta düşebilir. Keza bir köpek insana saldırıp onu ısırabilir. Korkunun
aşırı derecede fazla olması gibi aşırı derecede az olması da sağlıklı değildir.
Bir insanın korkusunu yenmesine yardım etmenin yolu; ona “uçağın tribülansa
girmeyeceğini” vaad etmek değil “uçak tribülansa girse bile bununla nasıl başa
çıkacağını” öğretmektir.
Doğum korkusuna
gelince; normal doğum isteyen ama bundan korkan kadınlar şu soruyu sorarlar:
“Doğum korkusundan nasıl kurtulabilirim? Bu fobiyi nasıl yenebilirim?” Doğumdan
korkan anne adayının zihnindeki doğum sahnesi, filmlerdeki gibi abartılı
olabilir. Dolayısıyıla anne adayları aslında kendi zihinlerindeki doğumdan
korkuyorlar. Bu korkularını yenmek için de çeşitli kaynaklara ve yöntemlere
başvuruyorlar. İşte bu noktada anne adaylarına yarardan çok zarar verebilecek
bazı vaadler karşımıza çıkıyor. Anne
adaylarına cesaret verelim, fobilerini yenelim derken, onlara toz pembe
gözlükler giydiriliyor. Vaadler kulağa hoş geliyor ama bu vaadler doğuma dair
gerçekleri yansıtıyor mu? “Doğum doğal bir süreç ve her şey çok kolay olacak.” demekle
kalmayıp, onlara hapşırır gibi kolay doğum yapan annelerin doğum videoları
izletiliyor. Videoları izleyen anne adayı da “Aaaa doğum ne kadar kolaymış
aslında. Bu işin normali bu herhalde.” diye düşünüyor. Evet, doğum gerçekten
bazı kadınlar için hapşırmak kadar kolay bir süreç. Ama her kadın için değil!
Her kadının doğumu parmak izi gibi kendisine özel. Dolayısıyla her kadının
süreci birbirinden farklı.
Bu vaadler anne
adaylarında çok yüksek bir beklenti oluşturuyor. Peki, insan yüksek beklenti
içine girerse ne olur? İşler beklediği gibi gitmediğinde hayal kırıklığına
uğrar. Oysa ümit etmek ve beklenti içine
girmek birbirinden çok farklı şeylerdir. İnsan elinden gelenin en iyisini yapıp
olumlu sonuçları ümit edebilir. Tedbirler alabilir ve üzerine düşenleri
layıkıyla yerine getirebilir. Ancak,
sonuçlar insanın kontrolünde değildir. O noktada ümit ve tevekkül devreye
girer. İnsan elinden gelen çabayı sarfettiyse bunun iç huzurunu yaşar. O
noktadan sonra olumlu bir sonuç ümit etmek ve hayatın akışına tevekkül etmek
gerekir. Beklentiye girmek ise akabinde hayal kırıklıklarına sebebiyet
verebilir. Beklentide ümit ve tevekkül yoktur. Beklentide, sonucun kendi elinde
olduğunu zanneden insanın kibiri vardır. Oysa sonuçlar bizim ümit ettiğimiz
gibi oladabilir olmayadabilir. Dahası; insan kendisi için neyin gerçekte daha
iyi olduğunu öngöremeyebilir. O yüzden dua ederken “Hayırlısı...” denir.
Dolayısıyla doğum
fobisini yenelim derken yüksek beklenti içine girmemek gerekir. Zihinde çizilen
karanlık tablolar gibi, yine zihinde çizilen toz pembe tablolar da gerçeği
yansıtmamaktadır. Uçak fobisi olan insana uçağın asla tribülansa girmeyeceğini
garanti etmek ya da örümcek fobisi olan insana hiç örümcek ile
karşılaşmayacağını vaad etmek nasıl mümkün değil ise; bir anne adayına da
“Doğumun çok kolay olduğunu” vaad etmek
de mümkün değildir. Her kadının öyküsü farklıdır. İnsanın payına düşen sebepler
için çırpınıp; sonuçlarda hayırlısını ümit edip; hayatın akışına tevekkül
etmektir. Bir çocuk iğne olurken
korktuğunda, anne babası çocuğu cesaretlendirmek için şöyle der: “Korkma ufak
bir sinek ısırığı gibi olacak. Acımayacak!” Artık büyüdük. Hepimiz iğnenin
sinek ısırığından daha fazla acıttığını biliyoruz. Doğuma gelince... Doğum her
zaman hapşırmak kadar kolay değil. Ve çoğu zaman sinek ısırığından daha fazla
can yakıyor. Ancak anne adayları şuna her zaman güvenebilirler. Hayat insana
asla kaldıramayacağı kadar ağır yük yüklemez. Ve her zorlukla birlikte mutlaka
bir kolaylık vardır. O yüzden biz elimizden geleni yapalım sonrası... Sonrası
“Hayırlısı...”
Yorumlar
Yorum Gönder