BİR CAN HAKKIN VAR SENİN

 


İnsan ne kadar hoyrat kullanır kendisine bedelsiz verilen ve emek harcamadan elde ettiği her şeyi. Tıpkı hayat gibi, en değerli ama en değersiz davrandığımız ömrümüz... Oysa ne büyük nimet; ne kadar da saygı duyulası, hürmet edilesi… Seni yaratan, sana hürmet edip her şeyi senin hizmetine sunmuşken, sen niye hürmet etmezsin bu en kıymetline? Sen ne sanıyorsun ki... Hayat bir bilgisayar oyunu değil yandığında başa döndüğün, tekrar tekrar denediğin ve hiç ölmediğin… Değil...






Bir can hakkın var senin ve tekrarı yok hiçbir şeyin… 

Tüm insanlığın var olduğundan beri bildiği ama ona uygun davranmadığı gerçek…
Bir kere geliyorsun bu dünyaya...
Bu bizim, benim, onun, senin öykün, seçimlerimle ilmek ilmek dokuduğum ve her seçimimle diğer tüm sahnelerin silindiği bir öykü…
Peki onca seçenek içinden niye, en doğru ve en iyi olanı seçmez insanoğlu?
Bir daha tekrarı var mı sanır?

Ya da kaybedeceklerini göze almış mıdır, cahil cesaretiyle?
Gerçekten geri getiremeyeceğin yıllar, aylar, günler bu kadar değersiz mi?
Bir nefeslik geçen zamanını bile geri getiremezken yılların o kadar kıymetsiz mi?
Ah o yıllar…
Fotoğraflara bakınca içindeki acı nasıl da somutlaşıyor değil mi?
Ah o ziyan olmuş ömür…
En büyük kayıp; başı ve sonu belli, sana ayrılan süren değil midir?
Neydi seni ona karşı bu kadar nankör yapan?

Hiç düşünmeden yaşadın o kıymetli zamanı...
Yazık… Bir daha tekrarı yok bu öykünün, “tekrar gönder pişmanım…” da diyeceksin üstelik.
Peki insan her şeyi deneyerek öğreneceğini mi sanır?
Hayat her şeyi, deneyerek öğrenecek kadar uzun mu?
Ya da peki bu kadar ucuz mu?
Her deneme bir yanılma, her yanılma bir kayıp, her kayıp bir sıkıntı, her sıkıntı bir acı ve her acı bir yara değil mi?
Her yanlış seçim diğerlerini de getirmiyor mu beraberinde? 

Bir can hakkın var senin, sadece “bir”...
Miktarı çok az ama etkisi çok büyük olan bir hayat...
Yaşarken anlamadığın değerini,
Üstelik hem bu dünyada hem öbür dünyada seçimlerinin sonucunu yaşayacak olduğun halde…
O zaman deneme, gerçeği bul, onu seç, ona tutun…
Sana verilene hürmet eden ol, senden alınana da…
Üzülmeden devam et yoluna… Durma, izin verme durdurmalarına...
Yol akıyor, sen durup beklesen de, gitmek istemesen de…

Bir can hakkın var senin…
Doğruyu, güzeli yani iyiyi seç, işte bu gerçek olan.
Her yaratılanda var o gerçek. Yeter ki bak, yeter ki gör…
Kalp verildi ikna olman için,
Akıl verildi irdelemen, düşünüp gerçeği bulman için,
O yüzden sorulmuyor mu aynı soru “ Hala akletmeyecek misiniz..?”
Kaybettiğin gerçeği bulmak ve tekrar toparlanmak için ne büyük nimet,
Ah insan!
Ey Nas...
Günlük işler ve yaşam telaşının içinde nasıl da unuttun asıl amacını…
Erteledin; bu son işim, bu son problem, rahata çıkacağız diye diye…
"Üniversiteyi kazanayım tamam",
"Yok bir iş bulmalıyım önce",
"Şimdi sıra evlenmekte",
"Hele çocukları bir baş göz edelim",
"Oğlanın düğününü yaptıktan sonra rahat edeceğiz",
"Ya da kızın doğumunu da mı beklesek…"
Ama o ihaleye girip son büyük işi kapmak üzereyken, bitti süren...
Bitmedi hiç problemler ama...


Bir can hakkın var senin…
Değerini hiç bilmediğin bir can… 
Yanınca yenisi verilmeyecek ya da o can çıkınca o bedenden usulca…
Ve yaratıldığından beri kaç defa uyarıldın, “Doğrusu insanoğlu…”diye başlayıp, “Onların kalpleri mühürlüdür…”  diye biten merhamet dolu cümlelerle…
Peki neredesin sen, fotoğrafın hangi karesindesin?
Gerçeğe şahitlerden, “İşittik ve itaat ettik” diyenlerden mi, yoksa “Gözleri kör, kulakları sağır, kalpleri mühürlü…” olanlardan mı?

O zaman;
Erteleme gerçeği bulmayı,
Erteleme doğruya yönelmeyi,
İyiyi, güzeli, faydayı erteleme, 
Erteleme yaşamı… 

Çünkü erteleyenler helak oldu…
Geç olmadan yap seçimini ve unutma “gözlerin dehşetle bakacağı o gün” sadece yaptıklarınla dirileceksin.
Sen, o can bu vücuttayken değerlisin, bütün hürmet bu yüzden sana, süren olduğu için hala…


Ve herkesin kendisine şahitlik edeceği o güne kadar bir can hakkın var senin...


Yorumlar